'Life'
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dünyanın binbir türlü hali var!
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Sindirilemeyen Menü

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Benj Darren Devereaux
Lise Öğrencisi



Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 19/09/09

Sindirilemeyen Menü Empty
MesajKonu: Sindirilemeyen Menü   Sindirilemeyen Menü EmptyC.tesi Eyl. 19, 2009 1:30 am

Bazen, hayat size fazla gülmez, güzel bir yaşam sunmaz ve sindirilemeyen bir menü sunar inadına. Bu menüde öncelikle sindirilemeyenler ailenizin yaptıkları olur. Sonra arkadaşlarınız, değer verdiğiniz diğer insanların yaptıkları gelir. Öğretmenleriniz ya da hayatınızın diğer patronları o kadar da etkilemez normalde ama haksızlıklarının göğsünüzü şişirmeyeceği manasına gelmez bu. Bir keresinde bahçede dolaşırken Rahip Perez'in başlığını bulmuştum. Aslında eğer ben o sırada dersten çıkmasaydım bahçede dolaşmayacaktım o anda. Eğer çenem bu kadar düşük olmasaydı dersten atılmayacaktım da. Her neyse, olan oldu, ben bahçedeki özgürlüğümün tadını çıkarırken, tozlu duvarlardan birine yaklaşmış ve rüzgarda uçuşan o başlığı bulmuştum. Oldukça güzel bir başlıktı. Bembeyaz ipek kumaştan, kola sayesinde sertleşmiş, hoş kokulu, yuvarlak bir kumaş parçasıydı. Ve hiç giyilmemişti. Biliyorum umurnuzda değil ama benim için bu başlık harika bir şeydi. Günün birince Rahipler kadar önemli biri olacağını hayal ederek ona saatlerce bakmış, üzerini silkeleyerek başıma geçirmiştim. Bahçedeki ufak beşiğe oturmuş, etrafı izliyordum. Bu durumun başımı belaya sokacağını nerden bilebilirdim? Ben daha çocuktum. Yedi sekiz yaşlarında var yok, minnacık bir şeydim. O an nerden bilebilirdim arkadaşımın başımdaki şeyi kaparak koşmaya başlayacağını? Nerden bilebilirdim onu öfke ile kovalarken şapkanın sahibine çatacağımızı. O aptal ötesi çocuk korkudan altına ederek şapkayı benim aldığımı söylerek üzerime o şeyi fırlattığında ben sadece o beyaz yuvarlağın çamura soğru uçuşunu izlemiştim. Ve yüzüme inen öfke dolu bir şamarla yere düşerken, yarı baygın halde uzanan bir çocuğa tekme vurulabileceği, sonra da tir tir titremesi için üzerindeki kalın giysiler çıkarılarak zindana atılacağı nasıl aklıma gelebilirdi? İşte, hazmı imkansız ya da zor olan böyle durumda hayat size korkunç gelse de yaşıyorsun bu olayları. Eğer o anı yaşamasaydım belki bu kadar güçlü olmayacaktım. Beni akıllı yapan, üstün yapan her zaman bu gücüm oldu. Kalbimi yaralayacak her şeyin bir çizik bile açmasına izin vermiyorum artık. Kendime güvenimden ve hırslarımdan beni kimse ayıramaz. Günün birinde o aptal rahiplere temiz, beyaz şapkalarını sandöviç ekmek arasında ve hardalla yedireceğim. O anı düşünmekse her zaman sırıtmama nedden olur. Bu benim işte, dışardan gördüğünüz zengin hanım peşinde koşan o çekici çocuğun iç dünyası işte bu. Bu iş gerçekten eğlenceli olacak. Özellikle de Ellie sayesinde. O bana bir gelecek sağlama vaadini içerdiği sürece hoş ve genç bir bayan. Onun yaşlı bir bunak olduğunu kim söylemiş? Ben duymamış olayım.

Eski anılardan söz etmişken, yakın geçmişime geçebiliriz artık. Annem ya da kimliği belirsiz babam tarafından terk edilişimin 18. yılına ilk girdiğim günden mesela. İşte o anda yetimhaneden ayrılma yolu gözüktü bana. Fakat ben bir öğrenciydim, hala son sınıfı okuyordum. Bu yüzden prosedüre göre kalmam caizdi. Eğer geçmişte yaşadığım senelere dikkatle bakarsanız buradan nefret ettiğimi görebilirsiniz. Fakat Ellie bana bir ev sağlayacaksa ve buradan kurtulacaksam geçmişin ne önemi var? Zamanı gelinceye değin buraya katlanabilirim biraz daha. Ve dahası, içeri gizlice sızıp, biraz da bana verilen ufak görevi -anahtar teslimi- kötüye kullanıp bilgilerime ulaşailirim. Ve buluyorum, geçmişim orada bir yerde ve ben şok oluyorum. Oh, olamaz, ben bunca zaman uzaklarda aradığımı yanıbaşımda buldum. Her daim yetimhanenin önünden geçen onca insan içerisinde kardeşimin ve annemin olabileceği aklıma gelmemişti. Bir kardeşim var ve bu beni hınçla dolduruyor. Annem bekar, babamla hiç evlenmemiş. Kardeşim derken o benim ikizim. Ve an geliyor onlarla tanışıyorum. Biraz da Ellie'nin vasıtası ile tanışıyorum Dan ile. Benim gibi başka birinin daha var olması ona ilginç geliyor. Acaba ne hayal etti? Şu sıradan ikiz fantezisi mi? Doğrusu onun gibi sıradışı, elit zevkleri olan bir hanıma bunu yakıştırmam imkansız. Ve işte o an geldiğinde, ben kardeşimi gördüğüme çok seviniyorum. Dahası durun, anlaşması o kadar kolay ki anneme duyduğum hıncı anında unutuyorum. Fakat o da ne, ben onlara gelmek istediğimde dudakları büzüldü. Annem ilk başta buna hevesli görünüyordu ama sonradan o konuyu kapattı. Artık on sekiz yaşımda reşit biri olduğumu, onlrın yanına gelmemin kurulu bir düzeni bozmak olacağını söyledi gözlerimin içine bakarak. Ve ben sadece başımı eğmekle ve dudaklarımı ısırmakla yetindim. Ellie'nin beni sakinleştirmek için elimi tutması bile kendime getirmemişti o gün beni. Ve ben o ruh halini zor atlattım. Eğer Daniel epey neşeli ve ışıltılı tavırları ile beni normale çevirmeseydi büyük ihtimalle ben o geceyi başımdaki kara bulutlarla noktalayacaktım. Oh, onu seviyorum. Bir insanın sahip olabileceği en iyi kardeş. O da bir lise öğrencisi benim gibi. Eh doğal olarak... Bu yüzden bu durum ilişkimizi koparmamıza engel oluyor. Annemi tanımak istiyorum. Kardeşimi de, doğal olarak onlarla kaçtır görüştüm, kaçtır yemek yedim. İşte şimdi, elimde ufak bir tatlı paketi -Ellie sağolsun, tek başıma gücüm yetmezdi- ile kapıda dikiliyorum. Annemi bir kere daha görmek için sabırsızlanıyorum. Gerçekten güzel bir kadın ve etkileyici tavırları var. Annemde hayal ettiğim tüm özelliklere, dahası ötesine sahip. Onu terk eden babama öyle kızıyorum ki. Bunu hak etmiyor sevgili anneciğim. Günün birinde zengin olduğumda -maddi durumu yüzünden bana bakacak durumda değil biliyorum- ona güzel bir ev alacağım ve işte o zaman beraber yaşayacağız. Fakat şimdi, yemeklerle ve ziyaretlerle yetinmek zorundayım. Bekliyorum, bekliyorum ve kapıyı her zamanki gibi gülümseyerek açıyor anneciğim. Ona hevesle ama bir o kadar da beceriksizce sarılıyorum. Hayatımda ilk defa bir anneye sahip olduğumdan nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. Ellie'yi soruyor bana, sonra derslermi. Hepsini ''İyi.'' sözcüğü ile geçiştiriyorum. Sonra içeri giriyorum. ''Dan nerde?'' diyorum merakla etrafa bakınarak. Onu da gerçekten özledim. Kardeşim hayatımda başıma gelmiş en güzel şey. Bir araya gelebilsek bu rüya gibi olurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daniel Aaron Devereaux
Lise Öğrencisi
Daniel Aaron Devereaux


Mesaj Sayısı : 5
Kayıt tarihi : 18/09/09

Sindirilemeyen Menü Empty
MesajKonu: Geri: Sindirilemeyen Menü   Sindirilemeyen Menü EmptyPaz Eyl. 20, 2009 12:57 am

Aradan bunca zaman geçti, bunca yıl... Dünya sayısız kez döndü sen farkına varmadan. Bunca mevsimin birbirine değerek yer değiştirmesine şahit oldun. Gözlerinin önünden milyonlarca kuş geçip gitti. Kim bilir kaç kez solduğunu gördün çiçeklerin ve kim bilir kaç kez yetiştin yeniden açışlarına. Kaç kişinin öldüğünü ve kaç bebeğin doğduğunu bir düşün, sadece 'yaşayarak', yaşamaktan başka hiçbir şey yapmadan tükettiğin yıllar boyunca. Kaç kere uzak bir yıldız gibi fark edilmeden kayıp gitmek istedin hayattan da birileri bileğinden tutup yakaladı seni? Kaç kelime okumuşsundur şimdiye dek, kaç kelime duymuşsundur başkalarından kim bilir; bunlar, sadece anlam verebildiklerin üstelik, bir de anlayamadıkların ama sakladıkların var bilinçaltında, muhtemelen anlayabildiklerinden de fazla sayıda. Kaç kez yakardın tanrıya ya da kaç kez sırtını döndün ona korkarak da olsa? Kaç şehrin rüzgarı esti yüzünde? Kaç şehrin yağmurunu yedi göğsün? Kaç kez aşık olduğunu, kaç kez aşık olduğunu sandığını hatırlıyor musun; kaç kez aşkla dopdolu yaşadığını, kaç kez korkup hız sınırlarını altüst ederek kaçtığını ya da? Kaç kez bir çocuğun gece ağlamalarına bile katlanabileceğini, pervasız talepkarlığına rağmen her ne olursa olsun onu yine de aralıksız sevebileceğini fısıldadı bedenin sana? İçindeki saati kaç kez yeniden kurduğunu saydın mı hiç? Kaç geceyi gerçekten var olan ya da hayal ettiğin bir manzarayı seyrederek saba makamında okunan senfoniye bağladın şimdiye dek? Ve kaç gübü geride bıraktın, kaç güneşi, kaç mavi göğü ağlayarak? Kaç kez sil baştan yaşamak istedin bitirdiklerini ve kaç kez fark ettin hayatın ikide bir yeniden başlayabileceğin bir oyun olmadığını, olamadığını, sen ne kadar bunu istesen de bir türlü olamayacağını?

Bir kez olsun, verdiğin tepkilerin sana yakın ya da senden uzakta bir şeyleri değiştirdiğini, yeni mutluluklara ya da mutsuzluklara neden olabilecek bir zincir oluşturduğunu ve başlattığın bu tepki zincirinin asla senin tarafından tamamlanıp bitirilemeyeceğini düşündün mü? Varlığın gibi yokluğun da, sırf artık 'bulunmadığın', sırf artık 'var olmayacağın' için dünyanın kim bilir ahngi coğrafyalarında birbirinden bağımsız görünen olaylara yol açacağını aklına getirdin mi sen? Varlığının değerini başkalarının bakışları, tavırları ve sözleriyle tartarken gizlice, kaç kez duyabildin içinden geçenleri, sen daha dokunamadan, sen daha herhangi bir noktasından yakalayamadan, sen daha birini olsun anlamlandıramadan uçup giden ve senin değerini belki biraz utanarak, belki biraz çekingen ifadelerle anlatmaya çalışan o fısıltıları kaç kez işitebildin?

Şunu bilmelisin sanırım, bilmeli ve unutmamalısın belki de; hayata dair en büyük eylemin nefes almak olabilir, kalan zamanını sadece senden beklenenleri geliştirmeye çalışarak, sana verilen görevleri yerine getirerek, birilerinin etrafında uydu gibi dönüp dolaşarak, yaptığın hiçbir şey için bir karşılık beklemeyerek, hissettiğin aşkın tek taraflılığına bile katlanmayı seçip onu sürdürerek yaşayabilir ve tanrının senin için kitaplara çizdiği o çerçevenin dışına bir kez olsun çıkmayarak ölebilirsin. Saygun biri olabilirsin öldüğünden andan itibaren, yaşadığın anlarda olmadığın kadar hatta. Ama 'yalnızca yaşamış'lardan biri de olacaksın bu halinle; hep öyle hatırlanacak ve en fazla bir kuşak sonra unutulacaksın. Çünkü en çok hatırlananlar, ruhundaki anarşiyi saklamayanlardır. Onlar yaptıkları, onlar karşı çıktıkları, onlar farkına vardıkları, onlar gerçekleştirmeyi 'seçtikleriyle', kimi zaman ölüm biçimleriyle bile 'hatırlanabilir' sayılan o azınlığa dahil olacaklar, senin mezarının, varsa şayet, mermeri yabani otlar altında görünmezliğin sırrına bulanıp giderken...

Anlamalısın ki yaşamak yalnızca yaşamaktan ibaret değil, olmamalı, yaşamak içini doldurmaktır çünkü zamanın, yaşamak anılar yaratmak, onları kendi varlığınla değerli kılmaktır; yaşamak 'büyük' gülmek ve 'büyük' ağlamaktır, vasatın sınırları dışında kalmak, kimi dönemlerde orayı yurt bilmektir, küçük anlara, dar zamanlara hapsolmak ama bunları, çok daha büyük ve geniz zamanların çeşnisi yapmaktır yaşamak. Yalnızca nefes alarak da yaşayabilirsin, biliyorsun, nefes al, bir iki üç, burnundan al ağzından ver derin solukları; ciğerlerine ulaştırmaktan başka bir şey düşünmediğin o oksijen moleküllerinin her biri sana yeni bir yaş, yeni bir çizgi ve yeni bir hastalık olarak dönerken daha da derin çek havayı... Bunu yapabilirsin.

Ama yapma. Yapmamalısın. Bunu kendine, bunu sana bahşedilen yıllara yapmaya kıyamamalısın. Kıyamıyor olmalısın. Yapma.

Varlığını fark et, kendi değerini tek başına.; önemli buldukların kadar önemli olduğunu düşün hep, başkalarının öenm atfetme derecelerinin bir şeyin değerini arttırdığını veya azalttığını hissetme artık... Kendine başkalarının gözünden değil, kendi gözlerinden bak. Gerekirse rol yap, gerekirse oyna, gerekirse 'büyük yaşa', abart ama verdiğin tepki senin olsun, 'sana ait' olsun. Madem kımıldamasan bile dünyada bir şeyleri değiştireceksin, bari kımılda, bari anarşini döküp saç, seni kızdıranlara, kıranlara, üzenlere, ağlatanlara, sana engel olamadığın krizler yaşatanlara, bir tek senin varoluşunla dalgalanabilecek kan kırmızı isyan bayrakları aç; konuş, küfret, ağla, ardı gelmeyevek gibi görünen kahkahalarınla bölünsün sözlerin ve düşünsün herkes; ama sen büyük yaşa! Ancak o zaman bir anlamı olacak yaşamının, ancak o zaman gerçek sevgileri ve gerçek nefretleri tadabileceksin, ancak o zaman sen, sadece yaşamış olmakla değil, hatırlanmaya değer olmanla geleceksin akıllara yokluğunda, ancak o zaman bir iz bırakmış, bir çivi çakmış olacaksın dünyaya. Ne demiştik ama; böyle de yaşayabilirsin, nefes alan bir canlıdan ibaret olarak. Bunca satır boyunca sana haykırmak, seni omuzlarından tutup sarsmak isteyerek sana anlatmak istediklerimden sıkılıp bu yazıyı okumaya devam etmeyebilirsin de, bu da bir seçenek elbet. Ama vazgeçme bu yazıdan, boğazım ağrımaya başladı, klavyeye sabırsız, beceriksiz bir alıcı kuş gibi dokunan parmak uçlarım zonkluyor, yoruldum galiba, bu yüzden artık haykırmaktan vazgeçip sükunetle hikayemi anlatacağım çünkü sana. Sonrasına sen karar vereceksin, büyük yaşamakla küçük ölmek arasındaki seçim, her zaman olduğu gibi yine sana ait olacak, öyle kalacak.

Aslında şimdi yatağıma uzanmış, bunları sana zihnimden anlatırken, senden çok ikiz kardeşim Benj'e anlatmak isterdim. Yaşadıklarımı sen az ya da çok biliyorsun ama ona asla anlatamam. Bizim eve taşınmaması konusunda onu ikna ederken anlatmak istedim ama cesaret edemedim. Annem yüzünden her ne kadar serseri de olsam, aynı zamanda korkak da oldum. Biliyorsun, annem bana çocukluğumda, ki çok uzun zaman önce değil, tecavüz etti. Şu anda neden hala onunla yaşıyorum? Güzel soru ama ciddi anlamda verebilecek bir yanıtım yok. İronik. Benj'e bunu nasıl anlatabilirim? Birbirimizi yeni bulduk, her ne kadar ısınsakta, anlatamam. Annemi bir tür melek olarak, azize olarak görüyor. Tedirginim, kaşlarım çatık. Yine de annemle Benj'i asla başbaşa bırakmamalıyım. Her ne kadar sevgili annemiz artık eskisi gibi olmadığını bana göstermeye çalışsa da... Beni banyo yaptırma bahanesi ile taciz ettiği günler nasıl çıkar aklımdan?! Aşağılık... Kapı? Bu duyduğum kapı sesi mi? Sonunda, Benj geldi. Yataktan kalkıyorum. Acele etmek istesemde ağır ağır ilerliyorum. Merdivenlerden inerken onun beni soran sesini duyuyorum. Sevgili kardeşim mor yaşamıma neşeli bir renk katan tek kişi. "Buradayım dostum!" diyorum merdivenlerden inerken. Annemin gülümsemesi midemi bulandırıyor. Benj ile o kadar ortak yönümüz var ki?! Özellikle de çıkarlar ve kadınlar arasındaki bağlarımız sayesinde. Ben sapkınca duygular çerçevesinde önüme gelen her kadınla hatta erkek yatıyorum. O da Ellie adında yaşlı bir kadına salt parası için birlikte. Jigaloluk gibi. Ama hayat işte. Onu asla yadırgamıyorum. Yanına otururken bir dirsek atıyorum. Bir an gözüm ona takılıyor. Benim aynımdan bir tane daha varmış ve ben bunca yıl bunun farkına bile varmamışım, ha? Şanslıymış aslında. Benim yerimde olsaydı sıçmıştı. Ben onun yerinde olmayı tercih ederdim. Annemin tecavüzlerindense, yetimhanede başıma gelecek olan her şeyi kabullenirim daha iyi. "Ellie ile nasıl gidiyor?" İmakar bir şekilde göz kırpıp gülüyorum. Kardeşime bir şey belli etmek istemem. Hayatını daha da mahvetmek istemiyorum. Melek olarak gördüğü annesinin aslında sadece bir iblis olduğunu... "Torunuyla aynı okuldayız." Sonra susuyorum ve anneme bakıyorum. "Ben size atıştıracak bir şeyler getireyim." Başımı sallıyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Benj Darren Devereaux
Lise Öğrencisi



Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 19/09/09

Sindirilemeyen Menü Empty
MesajKonu: Geri: Sindirilemeyen Menü   Sindirilemeyen Menü EmptyPaz Eyl. 20, 2009 2:12 am

Dost, insanların bu değerli ve anlamlı derinliği olan bir kelimeyi basit bir ünleme çevirmesinden pek hoşlanmıyorum aslında. Gerçi Daniel’e yakışmıyor değil bu sözcük. Söyleyiş tarzından gerçek bir sempati var gibi. Sanki beni gerçekten seviyormuş gibi. Acaba doğru mudur? Biri beni sevebilir mi? Sevilebileceğine ya da sevildiğine inanarak büyümeyen bir çocuk olarak bundan nasıl emin olabilirim? Benden dost olmaz aslına bakarsanız. Sevgi dolu bir yaratık olamadım hiçbir zaman. Belki de duyduğum o derin hınçtan kaynaklıydı sorunlu çocuk olmam. Sonuçta ailem beni bu soğuk, renksiz cehenneme terk edip gitmişti ve ön kapıdan dışarıyı izlerken annelerinin ve babalarının elinden tutarak giden, mutlu, tombul yüzlü o şımarık çocuklara duyduğum hasetle kaynıyordum fokur fokur. İçim kan ağlıyordu, gözyaşları yasaktı gene de. Ben içime döküyordum yaşları. Sonuçta hayatım cehennemdi, bir de ‘’sulu göz’’ lakabı ille uğraşmak istemiyordum. Ve ben diliyordum umursuzca. Ne olursa olsun, kim olursa olsun. Bir kapıcı parçası ya da evsiz bile olsa razıydım. İster beni hırpalasın, ister azarlasın, ister dövsün umurumda değildi. Ben sevilmek istiyordum, varlığımın değerli olduğunu hissetmek istiyordum. Kendimi bir çöp gibi hissetmektense beni döven ya da cezalandıran kişinin ailem olmasına razıydım. Düştüğümde, ‘’Uf oldu’’ diyerek yanına gidebileceğim, yaramı sarabilecek, öpücüğü ile tüm acılarımı geçiren bir anne istiyordum. Beni dışarıdaki çocuklardan, kardan, soğuktan, her türlü acımasızlıktan koruyacak bir baba istiyordum. İçten içe Tanrı’ya yalvarıyordum onlar için. Onu tehdit ediyordum bunları vermezse ona inanmayacağıma dair. O beni dinlememişti, alayla gülmüştü belki de bana, gerçekleri biliyordu çünkü. Bana söylememişti. Gene de ben onan inanmaya, dualar etmeye devam ettim. Tanrı sonuçta bir lamba cini değildi. İsteklerimi gerçekleştirmese de bir sebebi vardı. Ayrıca bildiğim kadarı ile lamba cinleri şeytandan beterdiler, isteklerini hep senin aleyhine kullanırlar. Bu yüzden onları hiç sevmem, hiç karşılaşmayı istemedim. Ve konuya dönersek, şu anda bir annem, bir kardeşim var ama neden mutlu olamıyorum? Neden sevemiyorum onları umduğum gibi. Belki de biraz zaman gerekiyor. Gene de bu hissettiğim bir yapaylık duygusunu engellemiyor. Bana tıpatıp benzeyen birini bile tanıyamamak korkunç bir şey. Bir şeyler saklıyor bakışları ama ney? Annemizi almamdan mı korkuyor? Onun bana gösterdiği ilgiyi mi kıskandı? Anneme ve kardeşime bunca samimiyetlerine rağmen sadece ürkekçe gülümseyebiliyorum. Kendimi rahat hissetmem gerek, bu kaçıncı görüşmemiz ama yapamıyorum.

Ve oturma odasına geçiyoruz Dan sorularını sorarken. Sıradan bir misafir gibi salonda değil de bu daha samimi yerde ağırlandığım için memnuniyet duyuyorum. Burası yarı evim sayılır, bu beni bir parça rahatlatıyor. Yerime oturuyorum ve sırtımı yaslayarak iyice yerleşiyorum yerime. Gene de biraz eğreti duruyor olmalıyım. İkisi birbirinin aynısı iki insan, biri ev sahibi diğeri misafir, ilginç gerçekten… ‘’Ellie ile sanırım biraz tartıştık gibi, fakat alttan alarak olayı atlattım. Gene de bir sonuç alamadık.’’ Sırıtıyorum, daha da mahcup oluyorum sanki. Umarım kızarmıyorumdur. Tanrı benimle yeniden alay ediyor, bunu hissediyorum. Ah, şakacı Yaradanım benim. ‘’Cathy’e gelince, iyi biri, geçen geldiğinde tanıştık. Beni görünce şok oldu. Tabi sonra Ell durumu açıkladı.’’ Aslında beni kardeşim sanırken lakap olarak, ‘’uğursuz, kasıntı’’ gibi tabirler kullanması tuhafıma gitti. Açıkçası o kızdan hiç hoşlanmadım. Ellie durumu açıklasa bile o da benden hoşlanmadı. Daniel olmasam da büyükannesine layık değilim ona göre. Ona mümkün olduğunca yakın ve iyi davranmaya çalıştım, ama tek elde edebildiğim ‘’yalaka’’ lakabını almak oldu. Tabi sevgilimin yanında söylemedi bunu. Neyse, bu kısımdan Dan’a bahsetmiyorum. Belki onunla araları iyidir. Ara bozmak büyük günahtır ve yüz kırbaç gerektirir. Ben kırbaç uygulayan kör derecesine dinci değilim ama onlar tarafından eğitildim. Dolayısı ile tedirgin oluyorum. ‘’Tartışmamız bir noktaya onun sayesinde oldu. Aslında Ellie’nin yanına taşınacaktım, bir süredir planlıyordum ama Cathy’i rahatsız etmek istemediğimi söyledim ve kıyamet koptu.’’ Bunları geçmişte kalmış, tatsız ama komik bir olaymış gibi anlatıyorum. Sonra ne olacak bilmiyorum. Bu kadar şey yeter. Daniel’in fazlasını bilmesi iyi olmaz. Kardeşim ama kapalı bir kutu, ne kadar güvenebilirim ki ona? ‘’Neyse ki aramız şu anda iyi. Sana ve annemize selam söyledi.’’ Onun hakkındaki duygularımdan söz etmiyorum. Daniel’in bildiğinden, en azından tahmin ettiğinden eminim. Bir fahişeden farklı sayılmam ha? Annem elinde meyve tabakları ile çıkageliyor. Yemekten önce atıştırmaık verdiğine göre daha yemeklerin pişmesine uzun zaman var demektir. Zaten bir parça erken geldim onlarla daha fazla bir arada olabilmek için. Onlarla da söylemiştim erken gelebilirsem geleceğimi. Her neyse. Ona bakıyorum. ‘’Senin hayatın nasıl gidiyor Dan? Ya anne, senin?’’ Meyvemden bir ısırık alıyorum usulca.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sindirilemeyen Menü
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
'Life' :: Diğer Ülkeler :: Amerika-
Buraya geçin: